Öyküler

Esma’nın Öyküsü

Esma, 11 yaşında ve 5. sınıfa gidiyor. O seneye kadar, okulda son derece başarılı bir öğrenci olan Esma, 5. sınıfta kendini derslere veremiyor, canı okula gitmek istemiyor. Ailesi bu durumu, öğretmenin değişmesine ve kendilerinin bütün gün çalışmasına ve çocuğun başıboş kalmasına bağlıyorlar. Kızlarının okulda yine başarılı olabilmesini istiyorlar ve sorunun saptanması ve çözüm yolları aranması için DBE’ye başvurmaya karar veriyorlar. Öngörüşme sırasında, Esma’nın yeni öğretmenine pek ısınamadığı anlaşılıyor. Görüşmenin sonlarına doğru Esma’nın annesinin aklına bir olay geliyor. Esma’nın 4. sınıfı bitirdiği yaz evlerine bir hırsız giriyor. Öykünün devamını Esma’nın ağzından dinleyelim: “Önce annem beni uyandırıyor zannettim. Sonra birisi kolumu sıkıca tuttu ve beni ayağa kaldırdı. Sonra boğazımda bir soğukluk hissettim. Hırsız, bana bağırmamamı söylüyordu, beni evin içinde gezdirip istediklerini alacakmış. Bıçağı dudağıma tuttu. Ben o sırada ağlamaya başladım, o elini gevşetti. Ben de ona bir tekme attım. Hırsız kaçtı. Bu arada babamın cüzdanını da almış. Sonra ben annemle babamın yanına gittim, onlar uyuyorlardı. Anneme olanları anlattım. Annem kötü bir rüya gördüğümü, yatıp uyumamı söyledi. Ben ısrar edince kalkıp baktılar, hırsızın evden aldığı şeyleri gördüler. Sonra, evimize hemen parmaklık yapıldı, ama ben yine de kendi yatağımda uyumaktan korkuyorum.”
Bu olay, Esma’nın annesine göre çoktan geride kalmıştı, üzerinde düşünmeye gerek yoktu, ancak çocuğu etkilemeye devam ediyordu. Bu travmatik deneyimden sonra, pek de ısınamadığı bir sınıf öğretmeniyle bir arada olmak, bu ilk travmanın etkisinin güçlenmesine neden olmuştur.

Bora’nın Öyküsü

Bora, 10 yaşında ve 4. sınıfa gidiyor. Annesi, çocuğun sürekli kıpır kıpır, huzursuz olduğunu, derslerine gereken önemi vermediğini anlatıyor. Bora’yla yapılan görüşmede, kendisini çok etkileyen olayları hatırlaması istendiğinde, Bora bu tipte tek bir olay olduğunu söylüyor ve öyküsünü şu şekilde anlatıyor: “1. sınıfa yeni başlamıştım. Evde kardeşimle koşturup oynuyorduk. Annem de banyodaydı. Daha sonra annem banyodan çıktı, saçlarını kurutmaya başladı. Biz de koştuğumuz için banyoya girmememizi, yerlerin ıslak olduğunu söyledi. Ama ben, o koşturma sırasında banyoya girdim, ayağım kaydı. İki bacağımın bir anda ayrıldığını hissettim. Hemen doktora gittik. Bir bacağımın iç tarafındaki bütün kaslar kopmuş. Ben bir seneye yakın, hep sargılar içinde dolaştım, hiç dışarı çıkamadım. Hep camdan dışarıda oynayan çocukları seyrettim. Kendi kendime de hep “Bu senin suçun.” dedim. Bora, 4. sınıfta olmasına rağmen bu suçluluk duygusunu hep içinde taşıyordu.

Murat’ın Öyküsü

Murat, 7. sınıfa giden ve okulunda başarılı olan bir genç. Anne ve babası dört sene önce ayrılmış, o annesi ile birlikte oturuyor. Babası, Murat’ı iki senedir hiç arayıp sormuyor. Murat, bu duruma çok üzülüyor, ancak, o da babasına çok kızgın olduğu için arayıp sormak istemiyor. Babasının hayatından bu şekilde çıkmış olması, oğlunu merak etmemesi Murat’ı çok üzüyor. Murat’la yapılan görüşmelerde, ona bu ayrılık öyküsü içinde, onu en rahatsız eden konunun ne olduğu da soruldu. Bunun üzerine, Murat, babasının annesine vurduğu bir olayı anlattı. “Babam, o gece yine çok içip eve gelmişti. Sonra annemle kavga ettiklerini duydum. Odamdan geldim, salondaki masanın altına saklandım. Babam annemin koluna vurdu, sonra annem yere düştü, ağlamaya başladı. Babam evden gitti. Ben hemen anneannemi aradım. Annemin kolu cok acıyordu. Bir hastaneye gittik, annemin kolu kırılmış, alçıya alındı. Ben hala kendimi çok suçluyorum. O sırada ortaya çıksaydım, babamın üzerine atlasaydım, belki de annemi kurtarabilirdim.” Murat’ın bu tedirginliği, onun her zaman içinde bir kaygı duymasına neden oluyor.


Sertifikasyonları: